Hafta sonu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi EşBaşkanlarının basınla tanışma ve basına bir anlamda devralınan belediyenin genel panoramik bir fotoğrafını verme davetine icabet ederek ben de katıldım.
2019’daki hepi topu bir kaç aylık seçilmiş ara temsiliyet dönemini saymazsak 2016’dan bu yana süregelen sekiz yıllık valili, kaymakamlı kayyım yönetim döneminin ardında nasıl bir “enkaz” bıraktığı üç aşağı beş yukarı zaten biliniyordu.
Neden mi “biliniyordu” dedim; çünkü 2019 ile 2024 Mart ayı arasındaki 4,5 yıllık kayyımlı zaman diliminin pervasız uygulamalarını titizce izleyerek belgelediler görevden alınan dönemin seçilmiş belediye eşbaşkanları. Her ne kadar hiç de titiz davranılmayan önseçimlerle 2024 Mart seçimlerinde harcansalar da onların emeklerini bilenler biliyor, bu böyle bir not olarak dursun burada…
Evet Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eşbaşkanlarının kayyım dönemine dair çizdikleri tablo, pervasızlığı doğrularcasına vurgulara mazhar oldu basın toplantısında hem de en yetkili iki EşBaşkanın ağzından.
Büyükşehir’in 2 milyar 438 milyon TL, bağlı kuruluşu DİSKİ’nin de 902 milyon TL borcu toplam olarak yaklaşık 3,5 milyar TL’ye ulaşıyor. (Yani eski rakamla üç buçuk katrilyon).
Seçimler öncesi son üç ay içinde harcamaların dozu giderek hız arttırarak, öyle ki 31 Mart seçimleri ile seçilmişlerin mazbatalarını aldığı 8 nisan gününe kadar kesintisiz sürmüş.
Basın yayın halkla ilişkiler daire başkanlığının 2024 yılı bütçesinin yüzde 62’si yani 75 milyon TL’lik bütçemin 42 milyon TL’si son üç ay içinde tüketilmiş.
Kurumun 44 taşınmazı, mülkü ya devredilmiş ya da tahsis edilmiş çeşitli resmî kurumlara.
Kadrolaşma konusu tam bir muamma! Neredeyse bütün daire başkanları hemen seçim sonrası yıllık izinlerini alarak kendilerini bir süreliğine dinlenme beklemesine almışlar. İzinleri iptal edilip görev başına çağrılanların büyük çoğunluğu rapor almış. Yerlerine tedviren atamalar yapılsa da kadro sahipleri onlar.
İzlenimim şu ki; kayyım döneminin ardında bıraktığı tablo, kurumsal hizmet işleyişini kadükleştitip kurumu işlemez hâle getirmeyi adeta seçilmişlerin önüne seren bir görüntü arz eder halde. Yoksa bir örnek olsun diye; halkın en temel ihtiyacı olan toplu taşımaya dair 70 otobüsün arızalı olarak makina ikmal otoparkında bekliyor olmasının hali pür melali nasıl açıklanabilir ki!
Bu açıdan bakıldığında tablo pek vahim. Ama işin bir başka açıdan izahı da şöyle ki; zaten farklı bir durum beklenmiyordu. Çok ayrıntılı detaylar bilinemiyor olsa da beklenen tam da buydu aslında.
O halde mevzu “enkaz devraldık” ifadesini sanki bir daha dillendirmeyi gerektirmiyor. Yani şunu demek lazım, ‘evet orta yerde bir enkaz var, ama enkaza rağmen şehri yeniden ayakları üzerinde doğrultmak bir borç ve mümkün’.
Şehir, şehir olmaktan çıkmış durumda. Ramazan Bayramı’nda beşyüz bin insanın ziyaret ettiği şehrin vitrini konumunda olan Suriçi Gazi caddesi; sadece bayram nedenli değil süregen olarak işyeri sahipleri ve seyyar satıcıların resmen işgali altında.
Üstelik yaya kaldırımını, hatta bazı yerlerde caddenin bir bölümünü işgal ediyor olmayı adeta hak gibi görüyorlar. Yetmezmiş gibi kayyım yönetimi işyeri sahiplerine işyerlerinin yatay olarak önüne kaldırıma upuzun sarı bir çizgi çekerek, adeta ‘kaldırımın şu kadarını işgal edebilirsiniz, hakkınız’ demiş sanki!
Bu, kent adına bir felaket. Suriçi Gazi Caddesi’nin hemen Dörtyol kavşağının karşılıklı iki köşesi adı sanı olan iki tatlıcının resmen sokak tatlı imalathanesi ve ayak üzeri servis yeri olmuş. Hijyen filan geçiniz efendim hak getire!
Yine Dörtyol’un göbeğinde giyim eşyası satan mağazalar teşhir reyonu olarak kullanıyorlar kaldırımı. Dağkapı’dan Balıkçılarbaşı’na kadar bütün kaldırımlar ve sokak başlarındaki çığırtkanlar yüksek sesle bağırıp gelen geçenin gözünün içine sokarcasına “kahve ikram edelim, ciğerimize buyurun, kuru yemiş kampanyası” diye işgalin yanına kulakları sağır edercesine gürültüyü de ekliyorlar.
Dağkapı burcunun karşı köşesinden Nebi camii köşesine kadar geniş kaldırım akşam beşten sonra resmen yayaya kapalı halde. Şehrin marka peynircisi bilmem kaç milyon TL’ye satın alıp açılışını yaptığı dört katlı yerinden tatmin olmamış olmalı ki kaldırımın da üçte birini işgal edip peynir teşhir mekânına dönüştürmüş.
Dün akşam geçerken dönüp baktım bir ciğerci tekerlekli devasa tezgahını ve masa sandalyelerini Nebi Camii’nin tam önüne yerleştirmekle meşguldü. Tabelasında da “since 1990” yazıyordu.
Üstelik bu durum sadece Suriçi için değil, Yenişehir ve Bağlar’ın kimi bölgeleri de aynı durumda. Dönerci, ciğerci, tatlıcı ve de kahveci-çaycılar kaldırım işgalini olağan hal olarak içselleştirmişler.
Kentin ortak kullanım alanlarının kent sakinlerine ait olduğu ve bunun bir insan hakkı olduğu gerçekliğini bir şekilde kayyım zihniyeti unutturmuş rantiyecilere. Bunu düzelterek çok radikal cesur ve de hemen, kararlı bir müdahale ile tavizsiz uygulamak gerek.
Yani hizmet eksenli GÖRÜNÜR ve SAHADA bir belediyeciliğe ihtiyaç var. Üstelik bunun geçmişten gelen çok cesur örnekleri de var bu geleneğin. Merak edenler Feridun Çelik’in başkanlığı dönemindeki Sur diplerini temizleme kararlılığını bir daha hatırlasınlar derim.
Malum yerel medyada yazmak biraz da nokta atışı gibidir. Bu açıdan ara ara Güneydoğu Ekspres sayfalarından uyarıcı, yönlendirici hatta gerçekliklerimizle yüzleşmemize ve onarmaya vesile olacak yazıları bu eksenli yazacağım.
Sizler de ç, ey okur rahatsızsanız ey okur. Hemşehri Belediyeciliği hizmet beklentisi ile oy verip seçtiğiniz belediyelerinize yazın, gidin ve uyarın. Şehirde yaşamak ve şehirli olmak galiba biraz da böyle bir şey….
Şimdilik bu kadar…