“Biz ne zaman bu hale geldik” cümlesi bir tek bana itici gelmiyordur eminim. Çok sık duyuyoruz. Özellikle de toplumda infial yaratabilecek durum ve olaylar karşısında.
İçimden; “biz hep böyleydik aslında sanırım” cevabı geçiyor.
Evet evet, sanırım ve korkarım biz hep böyleydik aslında.
Bu coğrafya o kadar şey gördü ki, birçoğunu ağzımız açık izledik, birçoğuna lanet edecek mecalimiz bile kalmadı.
Ama “Hipokrat yemini” etmiş bir güruhun yeni doğan çocukların hayatları üzerinden tüm ahlak ilkelerini ayaklar altına bir şekilde kazanç elde etmesi eylemi, tarifi imkansız bir ruh haline soktu bir çoğumuzu.
Bakın maalesef hepimizi demiyorum. Çünküsünü hemen hepimiz biliyoruz.
O Hipokrat ki, hekimlik meslek ahlakının çerçevesini çizip tüm görev ve emeklerinin “AMA’sız, insanın yaşatılması ve hastaların haklarının koruması” olarak kayıt altına alıyor.
Çürümenin ve yozlaşmanın bu denli nirvana yaptığı bir dönem hatta bir çağ yaşanmadı sanırım. Bilen beri gelsin.
Her türlü adam kayırma, suistimal, hak edilmeyen kazanç ve torpilin sıradanlaştığı coğrafyamızda, daha yeni doğmuş bebeklerin hayatları üzerinden para kazanma “yok daha neler” dedirten cinsten bir durum.
Yani hangi “imkansızlık, borç batağı, ihtiyaç ve zorunluluk” daha sesi bile duyulmamış çocukların hayatları üzerinden para kazanmayı hoş görür bilemiyorum.
İstanbul’da 19 kadar hastanenin karıştığı “yenidoğan çetesi” olayında 22’si tutuklu olmak üzere 47 şüpheli hakkında iddianame hazırlandı.
Konu; Devlet hastanelerinde doğan çocukların, durumlarının kötü olduğu ve mutlaka yoğun bakıma alınmaları gerektiği ancak hastanelerinde bu ünitenin yetersiz olması konusunda ailelere bilgi veriliyor. Bunun için başka bir hastaneye sevki gerekiyor denilerek çocuklar anlaşmalı oldukları 112 acil elemanları refakatinde yine anlaşmalı oldukları ‘özel hastanelere’ gönderiliyor. Bu gayet doğal olabilir ama değil.
Doğal değil çünkü getirilmiş özel hastanede, çocukların bakımı ve tedavisi ortalamanın altında bile yapılmıyor. Telefon kayıtlarına göre bu çocukların tedavisi ve bakımı için görevli olanlar, onları neredeyse ölüme terk ediyor. Ölüme terk etmekle kalmayıp, tüm süreci zamana yayıyor.
Peki niye?
Çünkü bu çocuklar için devlet, yoğun bakımda kaldıkları (ki çocuk ölümlerini azaltma amaçlı kurulmuştur bu yenidoğan üniteleri) her 24 saat için 8000 tl veriyor o özel hastaneye.
İnsanlıktan nasiplenmemiş o yaratıklar, çocukların gerekli bakımlarını yapmamakla birlikte, entübe ettirerek ünitede daha uzun kalmaları sağlanıyor. Bu vesile ile alacakları o kirli paranın meblağı da artmış olur.
Şeytanın bile aklına gelmeyecek bir trafik.
Bildiğimiz 19 hastane ve 47 şüpheli. Bilmediklerimizi Allah bilir.
Şimdi bunca tutuklu ve şüpheli bilmem kaç yıl ceza alacaklar, sonra iyi halleri olacak, pişmanlıkları ve mahkeme salonuna ‘temiz giyinimli’ de çıktılar mı tamamdır.
Amma, böylesi bir durum karşısında toplum şimdiye kadar en demokratik haliyle ayakta olmalı ve bu işin can damarlarına inilmeli ve failler, faillere yataklık yapanlar, göz yumanlar ve çanak tutanlar inim inim inletilmeliydiler.
Maalesef ki herkes ya sessiz ya da kısık bir sesle tepki verir durumda.
“Ucu nereye kadar giderse gitsin peşini bırakmayacağız” mealindeki politik cümlelerin çok da bir karşılığı yok coğrafyamızda. Zira birçok önemli ve hayatı sorunun ucu, bir türlü gidebilecek yerlere gitmeden kapandı-unutuldu. Kalkıp bu köşeden onlara örnek versem günler sürer.
Ucu, bir bütün hepimize geliyordu da kimsenin haberi yok(muş gibi davranıyorduk).
O ilk çocuk öldürüldüğünde,
O ilk çocuk tecavüze uğradığında,
O ilk çocuk tacize maruz kaldığında,
O ilk çocuğun cenazesi buz dolabında saklandığında,
O ilk çocuk okul okuyamayıp gayri insani çalıştırıldığında,
O ilk çocuk bir kereden bir şey olmaz cümlesine konu olduğunda,
O ilk çocuğun yemesi içmesi için yeterli gelmeyen ebeveyn intihar ettiğinde,
Susmasaydık bugün “Yenidoğan bebek çetesi” ile tanışmış olmazdık muhtemelen.
Ama işte, suskunuz bir bütün toplum olarak.
Bu işin içinde kimler varsa ALLAH TOPUNUN KÖKÜNÜ KURUTSUN!
Sevgili Hipokrat, coğrafyamızda ve dünyanın dört bir tarafında senin o harikulade yeminine bağlı kalmayan ‘hekimlerin’, kemiklerini sızlattığını biliyorum ama o muhteşeme yeminin ile birlikte seni sonsuz bir saygıyla selamlıyorum.