Hayatımızın her evresinde ve her alanında, gizlemek ya da bilinse bile umurumuzda değilmiş gibi davrandığımız korkularımız vardır. Bize sınırlar çizen, içimizde sürekli bir ‘amman’ ile başlayan cümleler kurduran, cesaretimizi tuz-buz eden ve doğal olarak ruhsal dengemizi bozan o korkularımız.
Yüz yüze gelmekten çekindiğimiz, karşılaşmamak için her yolu denediğimiz ve fellik fellik kaçtığımız o korkularımız.
Çoğunlukla da, yokMUŞ gidi davranmak adına gösterdiğimiz oyunculuk performansı. Allah’ım o nasıl yorucu ve fakat kimileri için nasıl Oscarlık bir performans.
Oysa, ‘Korku, korkuyu yaratana mahsustur’ der bilgenin biri.
Yani çoğunlukla pek de kimsenin umurunda olmuyor bizim korkularımız.
Neredeyse, ‘bana ne’ diyenlere gidip, ‘hayır benim korkularımı konuşmalısın, yüzüme vurmalısın, beni eleştirmelisin’ diyecek kadar oluyoruz.
Sonra da çekilip dünyamıza, kendi kendimizin korkularıyla yaşayıp duruyoruz.
Bir vakitler saçlarımı uzatmıştım, rahmetli babam ‘Oğlum, keşke kessen saçlarını, eminim şimdi herkes seni ve uzun saçlarını konuşuyor’ demişti de, ‘Allah wekil kimsenin umurunda değil, rahat ol’ diyerek hayatımıza korkular yerleştirmemenin ilk tohumlarını atmıştım.
Mesela korkularımız, Kendimize güvensizliğimizi arttırır, böylelikle başarısız olabilme ihtimali meşgul eder bizi ve bu da içimizdeki yeteneklerin ortaya çıkmasını engeller. Risk almamızın ve cesur davranmamızın önüne sürekli bir set çeker. Bu da olası başarılarımızı, sosyal hayatta etkin olmamızı, işimizde ve aşklarımızda diplerde olmamızı sağlar.
Böylelikle, keyif alınması mümkün bu hayatımızı zehretmek için isteyerek ya da istemeyerek çabalamış oluruz.
Allah’ım bu durum nasıl da strese sokar insanı, nasıl da ruhsal sorunların dışa vurmasına yol açar anlatamam.
Nasıl da uykusuz geceleri, bir türlü gelmeyen motivasyon ve odaklanama sorunlarıyla debelenmeyi ve hatta ağız tadının bile değişiminin kapısını sonuna kadar açar.
Korkularımızla yaşamasını öğrenmek çözüm değildir.
Her şeyden önce onları öğrenmek-tanımak ve onlarla yüzleşmek gerekiyor.
Herhangi bir şeyi bilmeden-öğrenmeden sevip sahiplenemeyeceğimiz gibi, sorun ve korkularımızın da üstesinden gelmek istiyorsak öncelikle onu tanımalı ve öğrenmeliyiz. Tanımı olmayan her şey derttir, sorundur.
Sonrasında da onunla yüzleşmek, belki konuşmak gerekir. ‘İnsan korkularıyla konuşur mu yahu?’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet konuşabilir insan korkularıyla, sorunlarıyla. Bizlere garip gelmesinin nedeni, hiç yapmamış olmamızdan kaynaklanıyor.
Denemesi bedava, deneyin derim.
Korkularımızın karşısına, olumlu düşünme denilen o harika motivasyonla bir set çekmeliyiz.
Bize galip gelmesine, bizi meşgul etmesine ve içten içe bizi kemirmesine mutlak bir güçle karşı durmalıyız.
Bazen çok sert ve yüksek bir sesle ‘hadi oradan’ diyebilmeliyiz kendimizin yarattığı korkulara.
Hayatımızda, başımızı güven ve huzurla dayayabileceğimiz bir(kaç) omuz olması için çabalamalıyız.
Belki de uzman biri ile korkularımızı konuşmalıyız (en nihayetinde).
Ama korkusu olmayanları bilirim ki; yüzlerinden tebessüm, hayatlarından yaşama sevinci ve motivasyon, her işlerinde ortalamanın üzerinde başarı eksik olmuyor.
Hepimize nasip olması dileğiyle.
Korkusuz günlere …