AKP’nin son zamanlardaki söylemleri ile niyeti arasında paradoksal durumlar var. Yaptığıyla söylediği biri birine uymuyor. Çoğu söylemi ya gerçeği ters yüz ediyor ya da insanın aklını zorlayacak kadar gerçek dışı bir durumu açığa çıkarıyor.
Mesela; Dış politikada:
a- “Herkesle konuşabilen Türkiye”
Gerçekte, hiç kimsenin dikkate almadığı, özünde bırakın tüm ülkelerle görüşmeyi, ülkelerin içindeki siyasi fraksiyonlarda bile taraf tutan bir çizgi...
b- “Suriye’nin toprak bütünlüğüne, etnik/demografik yapısına saygı duyan Türkiye”
Erdoğan 2016 tarihli Barış Pınarı açıklamasından: “Önemli olan İdlib'de yaşam tarzını kontrol altında tutmak. Bu da en çok Araplara uygun. Kürtlerin tarzları buraya uygun değil. Çünkü burası çöl!"
c- “Suriye ile görüşebiliriz, zamanın ruhu barışı çağırıyor”
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in pazartesi günü Reuters’e yaptığı açıklamadan: “Türkiye Suriye'den çekilme koordinasyonunu yalnızca Suriye'de yeni anayasa kabul edildikten, seçimler yapıldıktan, sınırlar güvenlik altına alındıktan sonra görüşebilir.”
Eğitimde:
a- “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”
Özünde eğitimi gerici, çağdışı, bağnaz tarikat ve cemaatlere teslim etme, laik ve çağcıl eğitim modellerinden tamamen uzaklaşma gayesi.
b- “Öğretmenlik Meslek Kanunu”
Öğretmenlik Mesleği Kanunu ile iktidar kontrolündeki Bakanlık bünyesinde Millî Eğitim Akademisi kurulmak istenmesi. Böylece öğretmen yetiştirmede üniversite eğitimi dışlanarak, Bakanlığa, dolayısıyla iktidara biat eden öğretmenler ve onlar eliyle de biat eden bir nesil yetiştirilmek arzusu.
Ekonomide:
“Ver yetkiyi, gör etkiyi”
Erdoğan, 2018’de seçim meydanlarında bu sloganla oy topluyordu. Verdik yetkiyi de dolar 34 liraya dayandı, enflasyon, TÜİK’in türlü sahtekarlıklarına rağmen yüzde 70’ler düzeyinde, faiz yurttaşın belini bükmüş durumda. Ana görün ki Erdoğan, bu kadar beceriksizliğe rağmen halen kendisine ekonomist diyebiliyor.
Şimdi size bir partinin seçim beyannamesinden bir bölüm aktaralım:
“Krizin sorumlusu halkımız değildir. Krizin sorumlusu ülkeyi yönetenlerdir. Milletimizin bu kötü gidişe dur demesi için seçim önemli bir fırsattır. Kronik hale gelen yüksek işsizlik ve enflasyonu, sürekli artan iç ve dış borçları, ekonomideki istikrarsızlık ve tehlikeli daralmayı, yüksek faiz oranlarını, tasarrufları kamu açıklarının finansmanına yönlendiren borç yönetimi anlayışını aşarak ülkeyi düze çıkaracak bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.”
Nasıl harika sözler değil mi? Bilin bakalım bunu kim hangi parti söylüyor. AKP ve onun başındaki RTE’nin 3 Kasım 2002 seçim bildirgesinden bu sözler.
Ama ne gam!
Daha dün dediğini unutan, geçmişi olmayan bir siyaset yürütme alışkanlığına sahip AKP, bu sözlerden haya eder mi?
Elbette etmez.